Şimdi Lucca Zamanı
Ali Rıza Kardüz
Kulis, Papirüs, Çiçek Bar gitti. Şimdi Lucca’nın zamanı… Öncekiler müdavimleriyle kendi dönemlerinin barıydı, Lucca ise çok farklı müşterileriyle günümüzün barı… Ben de buraya yemeği ve havası için gidiyorum
İstanbul hızlı bir değişim içinde. Bir zamanlar Kulis, Papirüs ve Çiçek Bar vardı. Şimdi sadece Lucca var. Kulis’in, Papirüs’ün, Çiçek Bar’ın müşterileri farklı idi. Lucca’nınkiler de farklı. Her biri kendi dönemlerinin barı idi. Lucca günümüzün barı.
Ben şanslıyım; Kulis’e, Papirüs’e, Çiçek Bar’a gittim. O barların farklı müşterilerini tanıdım. Şimdi Lucca’ya gidiyorum. Ama Lucca’nın müşterisi çok çok farklı, X-Y-Z kuşakları karışımı. Eski barlara sohbet için, dostluk için, ortak konuları konuşmak için gidilirdi. Şimdi Lucca’ya gidenler ne için gidiyorlar bilemiyorum ama ben kimselerle selamlaşamıyorum. Yemeği için, havası için gidiyorum. Ancak havasının tek bir eksiği var: Ömer Uluç’un “Ahu Tuğba” tablosu. Ahu Tuğba konusuna girmeden Lucca’ya neden gittiğimi anlatayım.
Farkı Yakalayan Lucca
Cem Mirap 10 yıl önce Lucca’yı açtı. İstanbul’da birbirinin kopyası olan kahve-lokantaların yanında farkı yakaladığı için başarılı oldu.
Mirap, Ankara’da üniversite eğitimi görmüş. Amerika’da lisansüstü eğitimini tamamlamış. Biraz çalışmış. New York’taki lokantalara hayran olmuş. Türkiye’ye dönünce İstanbul’da dolanırken, TMSF’nin satışa çıkardığı Bebek’teki Türk Ticaret Bankası şube binasını gözüne kestirmiş. Mimar Emir Uras binayı her kesimden müşteriye gün ve gece boyu hizmet verecek, farkı ile müşteri çeken bir kahve-lokantaya dönüştürmüş.
Lucca, İtalya’nın Toskana bölgesinde bir Orta Çağ şehrinin adı. Doğru dürüst mutfağı var. Masalar örtüsüz. Yemek yemek isteyene hemen doğru dürüst bir masa hazırlıyorlar. Doğru dürüst yemek servisi yapıyorlar.
Şimdilerde mutfak koordinatörü şef Pelin Çakar ve mutfak sorumlusu Tuncay Uçar. Menü yenilendi. Alper İri’nin işletme müdürlüğünü yaptığı Lucca’da son gittiğimizde masamızla Önder Mutaf ilgilendi.
Yeni menüde ahtapot karpaçyo, çıtır balık, ahtapotlu linguni, somon gravlax, yengeç ve avokadolu bruschetta, trüflü istiridye mantarlı bruschetta, kaz ciğeri, ördek roll, enginarlı trüflü risotto var. Tabakları 30-35 lira arasında. Biz kapı önünde değil, içeride oturuyoruz. Genelde genç kızlar, erkekler cıvıl cıvıl ayakta dolanıyor. Servis personeli hariç kimseyi tanımıyoruz. Kimseyle selamlaşamıyoruz. Dört kişi gittik, bir şişe şarap içildi. Seçilen mezeler yendi. Kişi başı 75 lira ödedik. Yemekler de, havası da, DJ Yakuza’nın yaptığı müzik de pek güzeldi.
Buluşma Noktası Kulis
Jorj (Corc) Sütçüyan Kulis’i 1948’de Beyoğlu’nda Atlas Pasajı’nda açtı. Her sabah Çiçek Pasajı’ndan taze çiçeklerle süsledi. İçerisi büyük görünsün diye boydan boya aynalarla kaplı, tezgahı taze çiçeklerle süslüydü. 1950’li ve 1960’lı yıllarda sanat, iş ve basın dünyasının entelektüel isimleri Kulis Bar’da buluşurdu.
Halit Çapın’ın anlatımı ile Atlas Sineması’nın galalı gecelerinde, smokinli, tuvaletli davetlilerin akın akın geldiği akşamlarda Küçük Sahne’den ya da Atlas Sineması’ndan dağılanların uğrak yeriydi Kulis. Çorba içilir, sanat konuşulurdu. Rakı satmazdı. “Meyhane değil burası” derdi. Adalet Cimcoz’undan Cahit Irgat’ına, Cahide Sonku’suna, Mücap Ofluoğlu’ndan Benli Belkıs’ına, Özdemir Asaf’ına, Halit Çapın’ına, Tarık Gürcan’ına, Feridun Fazıl Tülbentçi’sine, Erol Günaydın’ına çok kişi Kulis’e uğrardı. Engin Cezzar, Gülriz Sururi, Yaşar Kemal, Kartal Tibet, Şükrü Gülesin, Haldun Dormen, Beşiktaşlı Sabri, İsmet Ay, Turhan Aytul, Ümit Deniz, Ajda-Semiramis Pekkan, Abdi İpekçi, Nadir Nadi, Edip Cansever, Fethi Naci, İzzet Günay, Fikret Hakan, Metin Erksan, Yılmaz Güney Kulis’in müdavimleriydi.
Afişlerle Dolu Papirüs
Papirüs’ü 1972’de Kulis Bar’ın garsonlarından Ertuğrul Bora açtı. Beyoğlu’nda Ses Sineması’nın üstündeydi. Bina 1977 yılında yanınca, yeni Papirüs Ayhan Işık Sokak’ta Erman Han’da faaliyete geçti.
Yaşar Kemal, Cemal Süreya, Selim İleri gibi yazarların yanı sıra 1970’li yılların sinemacılarının ve tiyatrocularının buluşma yeriydi. İngiliz pub’ları benzeri dekorasyonu olan Papirüs afişlerle dolduydu.
Arif’in Çiçek Bar’ı
Çiçek Bar’a “Ahu Tuğba”yı görmeye giderdim. Yağlıboya tabloda Ahu hanım “cıbıl” vaziyette, gerçeğine yakın boyutta, boylu boyunca uzanmış yatıyordu… Ömer Uluç’un imzasını taşıyan bu kocaman renk ve fırça cümbüşü uzun süre Çiçek Bar’ın duvarını süsledi. Müşterileri heyecanlandırırdı. Ahu hanımın tablodaki “davetkârane” bakışlarının Çiçek Bar’ın müşteri sayısını artırdığını, müşterilerin oturma ve tüketim sürelerini uzattığını düşünürdüm… Bir gün “Sigara dumanından tablo rezil oluyor” diyerek Ömer Uluç tablosunu aldı götürdü. Çiçek Bar “Ahu’suz” kaldı.
Yılmaz Çetiner, Feyyaz Tokar, Hasan Pulur, Mehmet Barlas’la Çiçek Bar’a gitmekten hoşlanırdık. Daha sonraları karımla arada sırada Çiçek Bar’a uğradık. Ama önceleri hemen her müşteri ile selamlaşırken, son zamanlarda, salonu dolduranlardan selam verecek tek bir kişiyi bulamaz olmuştuk. Çiçek Bar’ın müşteri profili değişmişti…
Çiçek Bar’ı kuran ve işleten, Nalbant Hasan’ın oğlu Arif Keskiner (1938) küçük yaşta, ta Adana’nın Osmaniye ilçesinden yola çıkmış. Ekmek parası kazanmaya İstanbul’a gelmişti. Çok kimse onu “Komünist Arif” diye bilir. Arif İstanbul’da hem çalıştı hem okudu. Yüksek tahsilini tamamladıktan sonra yayınevi müdürlüğü, Türkiye’de ve İsveç’te gazetecilik yaptı. Sonra üç arkadaşı ile Ekta Film şirketini kurdu. Kafasını, ülkeyi tanıtacak dokümanter film yapma işine takmıştı. Bu iş yürümedi. TRT için “Bay Alkolü Takdimimdir” adlı diziyi çekti. Diziden para kazandı. Kazandığı para ile de 1984 yılında Çiçek Bar’ı açtı.
Arif Keskiner’in Çiçek Bar’ı her gelene açık bir bar değildi… Arif Keskiner’in gerçek sinema seven dostlarını bir araya getirmek için işlettiği bir yerdi. Onun için buraya derneğin üyeleri ile onların misafirleri, dostları kabul edilirdi.
Salonun duvarlarını Arif Keskiner’in filmlerinden sinema afişleri süslerdi. Kapının yanında “Piano Piano Bacaksız”ın kocaman afişi asılıydı. Arif Keskiner yapımı olan bu film en iyi yabancı film dalında Oscar’ın aday listesine girmişti.
İstanbul’da benzeri olmayan Çiçek Bar, 27 yıl yaşayabildi. Denilebilir ki o küçük bir topluluğa hitap eden bir kulüp idi. Müşterilerinin bazıları öldü, çoğu yaşlandı. Yeni gelenlerin arayışı farklı idi.
Dönelim Lucca’ya ve gelelim Ahu Tuğba tablosuna. Lucca’nın genç ve entelektüel patronu Cem Mirap bana söz verdi. Ömer Uluç’un Ahu Tuğba tablosu hangi koleksiyonerde ise bulacak. İzin alarak bir süre Lucca’da sergileyecek. Ben de eski günleri, Komünist Arif’in Çiçek Bar’ını hayal edeceğim.
Ali Rıza Kardüz – Milliyet
İlginizi çekebilecek diğer yazılar: